TweetlePaylaşPaylaşPin0 PaylaşımlarEskiden bütün evlerin kapısında, güzel mekanların duvarlarında ilim –tire irfan medreselerinin girişlerinde kocaman harflerle “EDEP YA HU!” yazılı olurmuş.Küçüklü büyüklü, anlı şanlı mekanların en göz alıcı tablosu, bu kelimelerin..
Eskiden bütün evlerin kapısında, güzel mekanların duvarlarında ilim –tire irfan medreselerinin girişlerinde kocaman harflerle “EDEP YA HU!” yazılı olurmuş.Küçüklü büyüklü, anlı şanlı mekanların en göz alıcı tablosu, bu kelimelerin yazılı olduğu tablolarmış. Ve öyle güzel, öyle gösterişli yazılarmış ki, sanki insanın gözüne işte gör der gibi sunulurmuş.
Peki eskiler, geçmişte yaşamış o büyük ve müstesna insanlar, neden böyle yazma gereği duymuşlar?
Bugün bunun manasını çevremize ve toplumumuza baktığımızda, çok açık ve net görebiliyoruz. Toplum olarak edep kelimesini raflarımıza terk edeli hayli uzun zaman olmuş. Üzeri neredeyse tozdan görünmeyecek halde… O, toplumun habire almış başını giden durumunu gördükçe, adeta yüzünün kızardığını göstermemek için tozlara daha derinlemesine gömülmekte. Belki de keşke bu kadar ağır yük benim omuzlarıma yüklenmeseydi, diye hayıflanmakta. Çünkü, onun taşıdığı anlam, neredeyse ilimden önce gelmekte.
İbn-i Mübarek Hazretleri “Bir memlekette bütün ilimleri bilen birinin, edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edebiyle, haya ve iffetiyle meşhur bir şahıs varsa, onunla görüşmediğime üzülürüm.” Diyor. Demek ki, insanda ilim çok olsa bile, edebinde noksanlık, ahlakında eksiklik varsa o çok fazla bir şey ifade etmiyor. Zaten Kitabımız Kur’an-ı Kerim de edepsiz kimseleri “Kitap yüklü merkepler” diye tanımlamıyor mu?
Osmanlı dönemi şiirlerimize şiirlerimize, yazılarımıza baktığımızda bunu çok sarih ve açık biçimde görebiliriz. Bütün Divan Edebiyatı şairleri, edeplerinden sevdiklerinin suretlerini bile tarif etmemişler, onların güzelliğini ve zerafetini yabancı gözlerden itina ile saklamışlardır. Sevgililerini tarif ederken sadece dış kapısına kadar gitmişler, içerideki olayları, onların ev hallerini tasvir etmekten şiddetle kaçınmışlardır.
Şimdi durumumuza baktığımızda insanın, bu alemde yaşadığına, kahredesi geliyor. Hayasızlık, edepsizlik almış başını gidiyor. Sokaklar iğrenç görüntülerden, ağızlar küfürlerden geçilmiyor. Sanki edepsizlik bir marifet olmuş. Küfür söz söylemeyen, fahiş şeylerden hoşlanmayanlar dışlanır olmuş. Edepsizlik baş tacı edilecek hale gelmiş. Edep kelimesinin anlamı sorulduğunda anlamsız gözlerle bakanların sayısı çoğalmış, Çocuk ailesinin, öğretmeninin, kadın kocasının, koca karısının yanında edepsizlik etmekten çekinmez hale gelmiş. Sevgi, saygı sınırı ayaklar altına alınmış, ağıza gelen sözler akıl terazisinde tartılmadan, edebin mihenk taşına vurulmadan sarf edilir olmuş. Tolum insanı “logore” olmuş vaziyette. Hâlbuki ki “Boğaz dokuz boğumdur, dokuz kere yutkunup, bir kere söylemelidir.” Diyen atalarımızın sözlerini saf dışı etmekteyiz. Haya, edep, iffet ve haysiyet kelimelerinin sınırlarını bilmeyen insanların yüzlerine, insanın “EDEP YA HU” haykırası geliyor.
“EDEP YA HU…”
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)